Pages

Selma Nigar Basturk

Selma Nigar Basturk
yazılarım ve fotoğraflarımla görüşmek dileklerimle

6 Kasım 2010 Cumartesi

Her acının bir tatlı, her tatlının da bir acı yanı vardır. EMERSON ...

9 Yaşımdan bu yana günlük yazıyorum son zamanlarda fazlasıyla düz yazı yazdım ilk öykü denememi 2009 eylül başında bitirdim.Siz hep kendimi yazdığımı düşündünüz aslında bunlar sizin hikayeleriniz.Köyden,şehirden,okuldan,bakkaldan,marketten,sokaklardan,komşu teyzenin altın gününden hikayeler.Belki size çok uzak görünen,belki de çok yakınınızda olanların hayatlarından esen minik esintiler.Ama biliyorsunuz ki son zamanlarda hep ilişkiler üstüne yazdım.Erkek ve kadının arasındaki garip düşünce farkları şimdi ise yazacağım tamamen uydurma olan Sadık karakteri ile ilgili.Hiç bir erkeğin gözünden bakmadım hayata şimdi kendimi bir erkek olarak hayal edip bunun üzerine derin düşüncelere dalacağım ve Sadık nasıl biri bilmiyorum belki yakın erkek arkadaşlarımdan biraz yardım alabilirim o sebeple okuduğunuzda kendinizden bir parça bulma olasılığınız yüksek...
***********************************************************************************
Bir kadına bağlanmaktan öyle korkuyordum ki eğer birine bağlanırsam bunu hayatımın sonuna kadar sürdürüp sürdüremeyeceğimden emin değildim.Bağlanma korkusu dedikleri bozukluk acaba bende demi vardı bu benim kendimi savunma biçimim gibi,koruyucu bir kalkan.İstem dışı etrafıma duvarlar örmüştüm kimsenin aşıp içimi göremeyeceği yüksek duvarlar.Neden bu kadar korkuyordum ki göstermekten,kimse içimi görmesin diye eksik olan tek şey dikenli tel ve tellere elektrik vermekti.Böylece beni burada kimse rahatsız edemezdi,kimse duygularımın üstünde tepinemez,kalbimi bir miksere atıp delik deşik edemezdi.Güvendeydim.Ama aynı zamanda yapayalnızdım.Yada o kadar alışmıştım ki yalnızlığın hayatıma kattığı konfora hiç kimseye karşı bir sorumluluğum yoktu,canım istediğinde istediğim yere gitme özgürlüğüne sahiptim her an her şeye müsaittim.İstediğim en son şey ikide bir gözlerime bakıp durmadan beni sevdiğini söyleyen bir kadındı herhalde..


Dayanılmaz bir cazibem vardı etrafımdaki kadınlar beni neşeli, konuşkan, nazik ve cana yakın buluyordu nereye gidersem gideyim istersem 2000 kişilik bir kalabalık içinde olayım muhakkak fark ediliyordum bu benim suçum değildi tabiî ki.Herkese nazik ve kibar davrandım şimdiye kadar.Hayatımda kimseyi istemiyor değildim istediklerim çok büyük şeyler değil tabiî ki sadece beni her daim neşelendirecek,içimi sıkmayacak,ruhumu karartmayacak,kıskansa da içine atıp belli etmeyecek,zeki ve akıllı bir kadın istiyordum hayatımda bu çok mu zor bilmiyorum.Şimdilik olsa da olur olmasa da diye düşünüyordum ama herkes gibi bende muhteşem hissetmek istiyordum ayaklarım yerden kesilsin istiyordum.


Kendime ait bir işim vardı para kazanıyordum fazlasıyla bana yetiyordu.Ama para da bir yere kadar çok da mühim değildi o sadece bir araç benim için.Ne istiyordum hayattan ne bekliyordum bilmiyordum ama bu içinde bulunduğum duruma kafa yormaktansa aklımı daha mühim şeylere yormayı tercih ederdim mesela iş düşünmek gibi.Kendime ait bir evimde vardı ama buda beni ne kadar mutlu ediyor bilmiyordum düşünmüyordum çünkü böyle derin mevzular sanıyorum beni bozuyordu.Şu aralar bozulmaya hiç niyetim yoktu hayatımı sorgulamaya ise hiç vaktim yoktu beklide korkuyordum hayattan ve hayatın bana vereceklerinden çünkü bu bir kutu gibi var mısın?yok musun? Ya içinden acı çıkarsa?O zaman ben Hamdi’nin teklifini kabul mü etsem kafa karıştıran karmaşık şeylerden uzakta tek başıma iyi gibi görünmek bunu bilemiyordum.Bilemezdim çünkü gerçekten düşünmek istemiyordum hayat bir su gibi akıp gidiyordu önümden.


Her gece eve gittiğimde duşumu alıyor üstüme rahat bir giysi giyip muhteşem rahat koltuğuma sırtımı verip gözlerimi televizyona kilitliyordum bu düşünmek istemediğim şeyleri düşünmememi sağlıyordu en sonunda gözlerim ve bedenim uyku teslim oluyor ve oracık da uyuyakalıyordum hayatım tekerrürden ibaretti.Eğer yatağıma gidersem kafamı yastığa koyar koymaz aklıma üşüşen düşünceler beni boğuyordu boğazıma kocaman bir yumruk oturuyor ve ne yapacağımı bilemiyordum.O yüzden televizyonun karşısında uyuyakalmak benim için hiç sorun olmuyordu.


Ama korkuyordum hayatımdan çünkü nereye doğru gittiğini bilmiyordum.Bir gün etrafıma ördüğüm duvarlar kadar sert olmaktan korkuyordum .Evet bu duvarlar işe yarıyordu ve sadece ben yıkabilirdim bunu sadece ben yapabilirdim.Korkunun ecele faydası yoktu ama ben yinede direniyordum.Acı çekme düşüncesi beni öyle korkutuyordu ki bana acı getirecek her şeyden son hızla kaçıyordum.


O gün gelene kadar hiç aşık olacağımı düşünmemiştim yada aşka olan inancım yoktu o güne kadar.Midedeki kelebeklerin ne anlama geldiğini o gün anladım.Ve o gün boğazıma oturmasından korktuğum o koca yumruk gelip oturuverdi.Bu his beni korkutan ,bu his acı ,bağırıyordu iş de geldim buradayım şimdi canını çok fena yakacağım diyordu.


Bu sefer nedense kaçamadım aynı suratına ışık tutulmuş balık gibi öylece durdum ve yaşadım tüm kalkanlarım yok oldu birden taştan duvarlarım elektrik verilmiş teller yıkmıştım tüm duvarlarımı.Olay sonuç ilişkisi kuramayacak kadar kör olmuştum ve ardından gelen her şeye de katlanmak zorunda kalacağımı çok iyi biliyordum.


Bunu istemiyordum ama gelmişti elimde değildi ne kelebeklere nede acılara mani olabildim.O gün gelene kadar Sezen Aksu’nun bir parçasından ibaretti ilişkilerim bu şarkı benim için değil hayatıma gelip giden kadınların benden sonra eminim dinledikleri bir parçadır 4 günlük bir şey iş de….Hepsi benim için bundan ibaretti.Ben acıdan kaçıyordum ama herkese acı vermekten hiç çekinmiyordum.

Şimdi Sezen AKSU benim için söylüyordu bu parçayı…4 günlük bir şey işde.........


Sonra acı’nın ne demek olduğunu, o kaçtığım duygunun ne olduğunu çok iyi anladım çünkü o bunu benim yüzüme bir tokat gibi vurup gitmişti.Şimdi ise acılar içindeydim hala neden olduğunu bilmediğim bir şekilde acı çekmeye devam ediyordum Hani yeri belli olan acılar iyidir derler ben pek anlamazdım,şimdi öyle iyi anlıyorum ki yeri belli olmayan ama acıyan hem de sürekli acıyan bir yerim vardı ve ben ne nedenini nede yerini bulabiliyordum.

Selma Nigar BAŞTÜRK.....

0 yorum:

Yorum Gönder