Pages

Selma Nigar Basturk

Selma Nigar Basturk
yazılarım ve fotoğraflarımla görüşmek dileklerimle

6 Aralık 2010 Pazartesi

ŞİZOFREN BİR AŞK

Dün gece yine uyumadım bilmiyorum dün sabahtan beri bir yazma isteği var içimde hayal dünyam biraz karışık oturup bir sürü şey hayal ettim geçmişe döndüm bana söylenen şeyleri hatırladım yazılmış mektuplara baktım eski fotoğrafları karıştırdım kısaca flaş back yaptım  ortaya böyle yarım bir hikaye çıktı:)


      Aylardan Kasım soğuk yeni gelmişti buralara ama benim içim zaten buz gibiydi.Sanki evlat acısı gibi çok önce yazdığım bir nottaki cümle gibi bir acı vardı içimde acılar içindeydim hala neden olduğunu bilmediğim bir şekilde acı çekmeye devam ediyordum Hani yeri belli olan acılar iyidir derler ben pek anlamazdım,şimdi öyle iyi anlıyorum ki yeri belli olmayan ama acıyan hem de sürekli acıyan bir yerim vardı ve ben ne nedenini nede yerini bulabiliyordum.İşte böyle acı içindeyken bile hayattan kopmamak gibi bir şeydi onu görmek öyle güzel bir yüzü vardı ki onu her gördüğümde içimde bir sıcaklık oluyor ve bütün bedenimi sarıyordu alevler içindeyken acımı unutuyor ve o yüze bakıp derin düşüncelere dalıyordum...


      Acı sadece acı ama umurumda değildi acı beni olgunlaştıran acılar beni büyüten, bu aptal hayatta insanların yaptığı gibi televizyon başında zaman geçirip zaman öldürmektense acıyı bin kat acıyı yaşamayı tercih ederim çünkü acılar beni tetikleyen uç noktalar ya çok acı ya çok tatlı bir şeyler .....


    Ve acıları unuttuğum sıcak bir eylül sabahı yine onu gördüm önümden gecen dolmuşta oturuyordu binemedim binmedim bu kadar duyguyu kaldıracak durumda değildim....Yoksa bende kaçıyor muydum bir şeylerden bilmiyorum ama binemedim işte öylece ellerim kitlendi ve kaldıramadım elimi öylece geçip gitti o bana ben ona baktım ve gitti....Acaba o dolmuş gibi kaçırmış mıydım bir şeyleri..


     Ben hiçbir şeyi kaçırdığıma inanmam eğer bir şey olması gerekiyorsa mutlaka olması gereken zaman gelir ve her şey yaşanır olması gereken bir şey varsa uygun zaman bekleniyordur...


      O doğru zaman benim için hiç olmadı,hep bekledim ama gelmedi.Hayatımda hep birileri oldu ama ben onları çok umursamadım.Gelmelerine izin verdiğimde çok az vaktim kaldığını biliyordum onlar gidene kadar hızlıca yaşamak yani evet dediğim anda kum saati hemen ters çevrilip bana ayrılan süre başlıyor gibiydi.

       Bir adadaydık beraber bana şöyle söyledi yüzün çok değişik anlatmamı ister misin?tabi dedim çok hoşuma gitmişti.’yüzünde bir pers kızı yüzü var derin,ama eksik,şuh ama masum bir esinti gibi rüzgar dokunmuş sanki yaratılırken yüzüne,ne yaşadıysan yüzüne iz bırakmış,o kadar çok şey var ki söylenecek ama dokunsam uçacak bir kelebek gibisin….Sonra bana masalları sevip sevmediğimi sordu, çok severim diye yanıtladım.Sana senin masalını anlatmak isterim dedi.Öyle tatlı konuşan birine hayır demem mümkün değildi..Şöyle dedi ‘’Biraz deniz lazım bize ,biraz müzik, biraz şarap ,meltem,ve gözlerin,mum ışığı gözlerin için’’…Sıcak bir ağustos akşamı deniz kenarında oturmuş sıcacık meltem eşliğinde onun dudaklarından dökülen masalları dinliyordum hem de nefis şarap eşliğinde…Devam ediyordu hiç durmadan anlatıyordu.’’Nilüfere benziyorsun nilüfer çiçeğine…bir kadeh daha şarap ister misin?’’Ben durmadan kadehime doldurulan şarapları içiyor hem şarap hem duyduğum sözlerle inanılmaz keyifli bir akşam geçiyordum.Kadehimi tekrar doldurup bana uzatırken eliyle yanağıma dokundu sonra saçlarımı okşadı bense gözlerimi kapadım meltemin üşüttüğü yanağımda ellerinin sıcaklığını hissettim şaraptan bir yudum daha alırken ellerinin esen meltem gibi yüzümü okşadığını fark ettim yumuşacık kırmaktan korktuğu bir şeye dokunuyormuş gibi iş de hiç bitmesin dediğim anlardan biriydi o…Üstümde kırmızı elbisem esen meltemle uçuşuyordu ayaklarım ise çıplak en sevdiğim şey rüzgarı ayaklarımda hissetmektir zaten…Meltem aynı şarap gibi bütün vücuduma yayılıyordu.Bana beklediğim tüm güzellikleri veriyordu sanki..Şaraptan çok derin bir yudum aldım önce ağzımda gezdirdim ve bedenime yayıldığını hissettim.Birden minik bir esinti boynuma dokundu.Sonra şöyle dedi’’ne güzel kokuyorsun sıcacık bir yasemin kokusu bu,ne güzel esiyor meltem bana kokunu getiren bir posta güvercini gibi’’aynı zamanda melteme eşlik ederek boynuma dokunuyordu….Rüzgar içimi titretirken onun dokunduğu her yer yanıyordu.Sonra istem dışı ona sarıldığımı fark ettim.Elleri sırtımda geziniyor ve beni sıcacık kollarıyla ısıtıyordu.Bana sıkıca sarıldıkça onda kayboluyor onda var oluyordum.Gözlerimi kapadım hissettiğim ıslak sıcak ve tatlı sanki çok lezzetli bir parça kek gibiydi öpüşü…En çok beni öperken yanaklarımı okşamasını sevdim.Usulca bir yağmur yağmaya başladı garip olan yağmur damlaları sıcaktı,yüzümüzden boynumuzdan yağmur damlaları sızıyordu.Bana sarılırken kulağıma şiirler okudu ‘’bir ada masalı gibisin’’muhteşem bir geceydi masal gibi….

5 Aralık 2010 Pazar

İKİ YARIM BİR TAM ETMEZ.....

19 saat uykudan sonra kendime geldim..Uyumak bu kez bana meditasyon yapmak gibi geldi ara ara uyanıp gördüklerimi düşündüm.Sonra yatağımdan kalkıp yüzümde o buz gibi suyu hissedince kendime geldim.ilk işim basküle çıkmak oluyor galiba biraz kilo verdim 61.8kg bunu görünce sevindim,(en sevdiğim)sade bir kahve alıp bilgisayar başına oturdum.
    Uzun zamandır sinirlenmedim,üzülmedim,kızmadım,çok mutlu olmadım yani açıkça yazmak için beni tetikleyen bir şey olmadı…Çok sıradan 1 ay geçirdim iş fotoğraflar vs vs..Peki bugün beni ne tetikledi de yazıyorum onu bilmiyorum iş de …..Yine silmeden okumadan hızla yazdığım bir not umarım sıkılmadan okursunuz.....
    İki yarım bir tam,ilişkilerde yaşadığımız şu kısa hayatta hep kedimizi eksik yarım hissederiz.Yarım kalmış eksik aslında eksiklik içimizde,tam olmak için önce kendimizi sevmeliyiz ki başkaları da bizi sevsin.Başkaları bizi sevsin diye uğraştığımızda zaten kimse gerçekten sevmiyor.İki yarım tam olmuyor yani.Eksik yarım içimizde……
   Modern hayatlar yaşıyoruz artık cep telefonları,internet,televizyon özelliklede televizyon izliyoruz ve oradaki hayatlara özeniyoruz yaşadığımız bu modern hatta bunlara ulaşmak da artık hiç de zor değil. İlişkiler eskiye göre çok hızlı oluşuyor anne babalarımızınki gibi zor değil aksine çok hızlı kolay ilişki edinilebiliyor ama yürütülemiyor…
   Bir arkadaşım vasıtası ile çok iyi bir danışmandan bir süre ilişkiler üstüne eğitim aldım olgun bir ilişki nasıl olur nasıl yürütülür öğrendim ama bunu uygulamayı beceren bir erkek bulamadığımdan benimde uzun zamandır bir ilişkim yok….Şimdi bu konu üstüne bir şeyler yazacağım…
   Şimdi yeni nesil ilişkilerde bir öğrenememe durumu yaşıyoruz.Yaşadığımız kısa basit ilişkilerden hiç ders çıkarmıyoruz .Hatta hiç yaşanmamış gibi üstüne bir örtü çekip koşa koşa aynı benzer ilişkinin kollarına atıyoruz kendimizi.Ta ki yorulana karşı cinsten nefret edene kadar depresyona girene kadar  sürdürüyoruz bunu.Yeni bir ilişkiye enerjimiz  bile kalmıyor… Kendimizi bir yanlış ilişkiden diğerine sürüklüyoruz..Eskiden anne babalarımız ne kadar sabırlıysa ilişkilerde bizde bir o kadar sabırsız davranıyoruz ilişkilerde…Belki onların yaptığın hataları yapmadığımızı düşünüyoruz.Ama kendi yatığımız hataları durmadan tekrar ediyoruz.

     Söylediğim gibi bir ters orantı var bu durumda eskiden ilişkileri başlatmak zordu yürütmek kolay,şimdi ise başlatmak kolay yürütmek zor…Kolay elde edinilen ilişkilerden kolayca kurtuluyor ve yeni bir ilişkiye kolayca başlayıveriyoruz..Nede olsa yenisini bulmak şu teknolojik çağda pek kolay….Çocuk oyuncağına dönen ilişkilerimiz inanılmaz eğlenceli geliyor bazılarına.sıkılınca yeni oyuncak bulmak çok kolay çünkü.Hayat tekerrürden ibaret gibi yeni oyun yeni oyuncak tekrar oyun başlasın…
  Neden bu oyunları defalarca oynadığımız halde mutluluk ve tatmin olma eşiğimiz hep yükseliyor.Hep fazlasını istiyoruz.Çok fazla yaşanmışlık bize bütünlük mü veriyor yoksa daha çok eksik hissetmemize mi hizmet ediyor?
    Neden hep birine ihtiyacımız var?Kadınlar için ilgi,sevgi,nezaket,korunma iç güdüsü olabilir.Peki erkekler için onların neye ihtiyacı var?Güzel bir hatun,zariflik,cinsel tatmin ve düzen yani herkesin bir beklentisi var ilişkilerden..Yani herkes bir beklenti içinde.Hayatımızda eksik olan yanı tamamlamak için.İlişki isteğimiz tam olma iç güdüsü yüzünden.

    Söylediğim iki yarım asla bir tam olmaz bir ilişki için iki tam birey gerekir….Kendi içimizde tam değilsek başka bir yarımla tam olma şansımız yok…Yani sağlıklı bir birey olmak gerekir olgun bir ilişki yaşamak için.Büyümek gerekir olgunlaşmak gerekir.Biz ne kadar içimizde tam olursak içsel olarak sağlıklı bir birey olursak ancak böyle olgun ve sağlık bir ilişki içine girebiliriz..Büyümek demek acı çekmek ve  o acılardan ders çıkarıp olgunlaşmak demek..
     Sonuç olarak söylemek istediğim şu bedenen büyüdüğümüz gibi ruhumuzu da olgunlaştırmamız gerek,almayı istediğimiz gibi vermeyi de öğrenmemiz gerek,eksikleri tamamlamak için değil sahip olduklarımızı paylaşmak için bir ilişki edinmek gerek.

    Yani karşımızdaki kendimizi kapatmak yerine tüm kusurlarımıza eksiklerimize rağmen açmamız gerekir.Güçlü görünmeyi herkes ister ama kırılabilir olmayı da göze almak gerekir.

Muhteşem bir çelenk yapmak için bazen çiçekleri koparmak gerekir…

Selma Nigar Baştürk....